Haksızlığa,zulme sömürüye hayır demek için Mekke’ye gidenler, Kutsal Yolculuk sırasında nasıl haksızlığa uğruyor, zulme ve sömürüye tabi tutuluyorlar.
MUKADDES HAC YOLUNDA OLMAMASI GEREKEN
GAYRİ AHLAKİ İŞLER!
Ali Can sordu İNTURSAP sözcüsü Ahmet Ziya İbrahimoğlu Cevapladı..
Sektör Aktörleri, Hac ve Umreciler niçin konuşmuyor!
Turizm Sektörünü huzursuz eden kim?
Tehdit ve şantajla hak arama mücadelesini kim engelliyor?
Parlamento, Bakanlıklar, Özerk Kuruluşlar ve Yargı olup bitenler karşısında niçin sessiz?
Derin sır, gizli gerçek!
S1 – Asıl problem ne? Neden bu konu üzerinde bu kadar hassasiyetle duruyorsunuz? Bu gün Türkiye’nin bunca meselesi varken, bu konu neden bu kadar önemli ve öncelikli sizin için? Önce bu sorunun cevabını alalım, sonra da Hac organizasyonundaki sıkıntıları masaya yatırmadan önce, verilen hizmet kalemlerini zikrederek konuya girelim isterseniz…
C1 – Hac ve umre dini bir ibadet.. İşin maddi boyutundan önce manevi boyutu gelir.. İnsanların ömürlerinde bir defa yaptıkları bir ibadeti gönül huzuru ile yapmaları gerekir. Bir işin içine siyaset ve çıkar, pay kapma, istismar ve aldatma katılınca o işin tadı kaçıyor… Kuşkusuz daha önemli meseleler de var ama bana göre bütün yanlışlar aynı merkezden, aynı kakış ve kaygılardan kaynaklanıyor. Sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor. Öncelikler, zamana,mekana, şartlara göre değişse de, herkesin kendi bulunduğu yerden , bildiği konuda sürece müdahil olması gerekir. Bu konularda çözüm talepleri üst üste gelince belki o zaman sıkıntıların kaynağına inmek daha kolay olur..
Hac organizasyonunda verilen hizmetlere gelince. Bunları kısaca şöyle :
a) Türkiye’de yürütülen: Evrak ve pasaportların vizeye hazırlanması, hediyelik eşyaların temin ve dağıtılması, uçak rezervasyonu ve bilet temini, eğitim seminerleri ve organizasyon planlamaları, uğurlama,
b) S.Arabistan’da yürütülen: otellerin kiralanması, transfer ve gezilerin yaptırılması, Mina, Arafatve Müzdelife çadırlarının hazırlanıp teslim alınması, karşılama, uğurlama ve rehberlik hizmetleri olarak sayabiliriz. Ayrıca dini vecibelerin kurallara uygun şekilde yaptırılmasına da din görevlileri öncülük yapmaktadır. Sağlık hizmetlerini de D.İ.B. organize edip yürüttürmektedir.
S2 – Bu saydığınız hizmetler Diyanet ve acenta organizasyonlarında farklılık arz ediyor mu?
C2 – Sayılan hizmet kalemleri her iki organizasyonunda da aynı olmakla birlikte uygulamada usul, üslup ve kalite farklılıkları olabilir ve olmaktadır.
S3 – Diyanet ve Acenta organizasyonları arasındaki en önemli fark nedir peki?
C3 – Birçok farklılıktan bahsetmek mümkün olsa da bence en önemli fark, Diyanet’in devlet / efendi, acentaların garson mantığı ile hizmet vermesidir. Türkiye’de her şey özelleştiriliyor ama maalesef dini hizmetler devletleştirilmeye devam ediyor.. Hem de Müslümanlara rağmen, Laikliğe rağmen..
S4 – Peki dini vecibelerin yaptırılması açısından bir fark var mı?
C4 – Her iki organizede de din görevlisini Diyanet İşleri Başkanlığı tayin ettiği için dini vecibeler genellikle aynı standartlarda yürütülüyor. Ancak acentalarda Din Görevlilerine şirket idareci ve görevlileri de ciddi bir destek sağladığı için kendi görevlerini daha kolay ve rahat yapabiliyorlar. Ayrıca Haccın vacip ve sünnetlerine uyma konusunda, acentalarda hacı adaylarının arzuları daha yüksek oranda gerçekleştiriliyor. Çünkü acentalar arasında ciddi bir rekabet var.
HER KURUM KENDİ PENCERESİNDEN BAKIYOR; HACILARI DÜŞÜNEN YOK!
S5 – Sizin değerlendirmelerinizde ibre hep acentalardan yana gibi, oysa basında çıkan ve bazı acentaların yaşattığı sıkıntıları da dikkate almanız gerekmiyor mu? Acentalar hacıları perişan etti haberleri de çıktı basında..
C5 – Bu konulara girmeniz için önce Türkiye’de uygulanan Hac Organizasyon sistemini masaya yatırmamız gerekir ki, hatalar nerden kaynaklanıp besleniyor, bunu doğru ve net bir şekilde anlatabilelim. Bunun için de konuya değişik açılardan bakılması gerekiyor. Çünkü farklı açılardan bakıldığında farklı değerlendirmeler ortaya çıkabilir. Bundan dolayı bu farklılıkları sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için hepsini önümüze koyup birlikte bakmamız gerekiyor.
Acentaların hacıları perişan ettikleri iddiaları aslında oynanan kirli bir oyunun sonucu. Öyle gösterilmek isteniyor. Tavşana kaç tazıya tut deniyor. Önce sandalye verip otur diyorlar, sonra altından sandalyeyi çekip sandalyeye oturmayı bile bilmiyorsun diyorlar.
Öyle bir sistem kurulmuş ki, acentacının ipi TÜRSAB, Bakanlık ve Diyanetin elinde. Hiçbir ülkeye düzenlenen turlarda olmayan kurallar burada geçerli. Birisi ile takışsan seni o anda perişan edebilirler.. Hac işi yapan acentalar prangalı mahkum gibi.
– O farklı açılar nelerdir?
– Kısaca ifade edecek olursak; Diyanet İşleri Başkanlığı açısından, TÜRSAB yönetimi açısından, Döviz girdisi bir milyon doların üzerinde olan kontenjan acentaları açısından, Hac ve Umre organizesi yapan kayıt acentaları açısından ve Hacı adayları açısından olmak üzere 5 ayrı açıdan bakılması mümkün.
– Peki bu beş farklı açıdan bakıldığında nasıl farklılıklar ortaya çıkıyor?
– Müsaade ederseniz 5 ayrı açıdan nasıl farklı bakılabildiğini özetlemeye çalışayım:
D.İ.B. Hac ve Umre’nin ibadet olma özelliğini ön plana çıkartarak bu organizeleri sadece kendilerinin yapması gerektiğini, konuya her türlü çıkardan uzak bakarak, Devletin onuruna yaraşır biçimde, sağlık ve güvenlik şartları içinde organizeyi gerçekleştirmek dışında bir amaçları olmadığını ifade ediyorlar. Yeni kararname ile belirlenen % 60’lık oran yerine Farz olan Haccın organizesinin bütününü D.İ.B. tek başına üstlenmesi gerektiğini, Sünnet olan Umre organizesinin de acentalara bırakılabileceğini, doğru olanın da bu olduğunu, bu görevi Anayasa ve kanunların kendilerine yüklediğini söylüyorlar.
TÜRSAB yönetimi ise, Hac ve Umrenin dini bir vecibe olduğunu kabul etmekle birlikte seyahat hizmetlerinin organizede ağırlıklı bir yer işgal ettiği dikkate alınarak organizelerin tamamının belirli vasıflara sahip acentalar tarafından yapılmasını, sadece dini vazifelerin D.İ.B. denetim ve kontrolünde Din Görevlileri tarafından yaptırılabileceğini, Başkanlığın acentacılık hizmetlerini yürütmemesi gerektiğini, 1618 sayılı yasa bu hizmetlerin seyahat acentaları tarafından yürütülmesini ön gördüğünü, ayrıca D.İ.B.’na işin dini yönünü yürütmesi, denetim ve kontrolünü sağlayabilmesi için belli bir meblağ ödenebileceğini söylemekle birlikte son kararname ile getirilen paylaşım sistemi ve TÜRSAB’ınBakanlıklararası Hac ve Umre Kurulu’na alınmasından memnun görünmektedir.
Bir milyon doların üzerinde döviz girdisi olan incoming acentaları, konuyla direk ve fiili bir ilgileri olmamakla birlikte sistemin kendilerine sunduğu fırsatı daha iyi değerlendirebilecek, arz-talep dengesinin kendi menfaatleri istikametinde değişmesini arzu ettiklerinden, genellikle TÜRSAByönetiminin yönlendirmesiyle hareket ederler. 2006 yılı hac organizesi için sayıları 127 olarak belirlenen bu acentaların büyük çoğunluğu, kendileri üzerinden hac organizesi yapılmasından sağladıkları maddi gelir dışında konunun diğer boyutları ile ilgilenmediklerini söyleyebiliriz.
Hac ve Umre Organizesini çalışma alanı olarak seçmiş A grubu seyahat acentaları ise, sayıları 250-300civarında olup mevcut sistemde sadece bir milyon dolar girdileri olmadığı için, Hac organizesi yapamıyorlar. Bu acentalar ya incoming acentalarından vekalet alıp, kendilerine kişi başı ücret ödeyerek onlar adına Hac organizesi yapabiliyor veya sadece organize yapabilen acentalara kayıt acentası olabiliyorlar. Yıl boyunca 9-10 ay umre organizesi ve kültür turları yapmaları sebebiyle Hac organizesini en iyi bilip yapabilecek durumda olmaları, müşteriyle bire bir muhatap ve dayanışma içerisinde bulunmaları, kanunen incoming acentalarıyla aynı haklara sahip kılınmalarına rağmen, suni ve gereksiz şartlarla haksızlığa uğratıldıklarına inanıyorlar.
Hacı adaylarına gelince, 2000/24053 sayılı Hac ve Umre Kararnamesi’nde “Diyanet İşleri Başkanlığı veya A grubu seyahat acenteleri tarafından yapılan bir organizasyonu, serbest rekabet kuralları çerçevesinde, tercih etmekte serbesttir” hükmü yer almakta ve hacı adaylarının tamamına tam bir tercih serbestliği tanımaktaydı. Hacıların tamamı D.İ.B. organizesini tercih edebildiği gibi, dilerse acentelerin organizasyonlarını da tercih edebiliyorlardı. Organizasyonlar hizmet, kalite ve fiyatta yarışmak zorundayken, yeni kararnamede “Hacca gitmek isteyenler Başkanlığa müracaat ederler hac için Suudi Arabistan makamlarınca kota uygulanması halinde Kurul, hacı adaylarının hangi usulle belirleneceğine karar verir. Kurul, her ilde hacca gideceklerin %40’ını aşmamak üzere A grubuseyahat acentelerine kontenjan verir ve bu kontenjanın dağılımına dair esasları belirler.” ifadesinin yer alması ve getirilen paylaşım anlayışıyla hizmet ve kalite ne olursa olsun hacı adaylarının %60’ı D.İ.B., %40’ı da A grubu seyahat acentelerinin organizasyonunu tercih etmek zorunda bırakıldı. Bu sistem sebebiyle farklı illerden müracaat eden yakın akrabalar farklı organizelere katılmak zorunda bırakıldığı gibi, serbest rekabetin ortadan kaldırılmasıyla da kalite artışı olmaksızın, hacı adayları daha fazla ücret ödemek zorunda bırakıldı.
HACILARI DOLANDIRMAYA MÜSAİT BİR SİSTEM OLUŞTURULMUŞTUR..
Yasalar bir hakkı, hukuku korumuyor.. Yasalar ve ilgili mevzuat hukuka aykırı. Ticari teamüllere, eşitlik prensibine, rekabet kurallarına aykırı.. Keyfi yorumlara tabi. Adamına göre farklı yorumlanıyor. Mesela TURSAB Kamu kuruluşu mu değil mi tartışılabiliyor. Turizm yasasının bir maddesi, Hac ve Umrecilere uygulanıyor, diğer acentalara uygulanmıyor. Neden? Cevabı yok. Haksız bir şekilde bir genelge ile seyahat hürriyeti engelleniyor. Uluslar arası sözleşmeler, Anayasa ve yasalar ihlal ediliyor. Laiklik ilkesi ihlal ediliyor hiç kimsenin sesi çıkmıyor.. Mesela “Yabancı sermaye” kuruluşu hangisi, bu belli değil. Yasada belli, uygulamada belirsizlik var.. Kimse de bu konuyu çözmek istemiyor.. Gizli bir el işleri karıştırıyor. Çözümü engelliyor.. Yukarıda özetlenen ve sistemin getirdiği hata ve haksızlıkların uygulanmasından sağlıklı bir organizasyona ulaşmanın mümkün olmayacağı açıktır. Çünkü, oluşturulan sistem, birilerine, ilgi ve çalışma alanına girmeyen bir konuda bir hak tanıyarak menfaat zaafını gıdıklıyor; bir başka kesimi çalıştığı alanda çalışamaz hale getiriyor, bazılarına da yönetimde olmanın sağladığı imkanları değerlendirip, sistemin çarpıklığını kullanarak menfaat sağlama imkanı veriyor. Bir başka kurumda bunları anlatıp sergileyerek bu işin kendisine bırakılmasını istiyor. Oysa sistemi oluşturan veya oluşmasına katkı sağlayanların şikayet etme yerine, sistemi hata ve haksızlıklara fırsat vermeyecek hale getirmek için çalışması gerekmez mi?
S6 – Hac organizesine beş farklı zaviyeden bakışı özetlediniz, fakat sizin zaviyenizden olay nasıl görünüyor? Kendi yorumunuzu ortaya koyar mısınız?
C6 – Benim şahsi kanaatim, olaya, Hacı adayları zaviyesinden bakılarak sistemi şeffaf ve adil hale getirip Hacı adaylarının tercih ve hakemliğine fırsat verecek, serbest rekabet kurallarını geçerli kılmak gerektiği merkezindedir.
D.İ.B., hacı adaylarını kanun veya kararname zoruyla kendi organizesine katılmaya mecbur bırakmak yerine, sunacağı kaliteli hizmet, gönüllere hitap eden manevi zevklendirme anlayışıyla hacıları kendine bağlamalı, ikisi bir arada başarılamıyorsa, uçak rezervasyonu, konaklama, transferler gibi seyahat acentalarının yapması gereken işleri bırakıp kanunların kendisine yüklediği dini vecibeleri hakkıyla yaptırmayı sağlama konusuna eğilmelidir.
“Her türlü çıkardan uzak” iddia ve söylemi yerine yürütmekte olduğu hayırlı hizmetler için ihtiyaç duyduğu bir meblağı almanın yolunu bulabilmelidir.
TÜRSAB’a gelince, olumsuzlukların ortaya çıkardığı bulanık suda avlanma fırsatını değerlendirme anlayışına imkan vermeyecek bir sistemin oluşumuna öncülük yapmalıdır. Aksi halde sadece TÜRSAB yönetimindeki insanlar ve bazı acentalar değil, kurum olarak TÜRSAB da zarar görecektir. Aslında bu sistemi oluşturma işi TÜRSAB’a da bırakılmamalı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bu sorumluluğu yerine getirmelidir.
S7 – Bu sistem nasıl oluşur?
C7 – Serbest rekabete dayanan şeffaf bir kayıt sistemi, kolaylaştırılmış işlemler, çoğulcu ve katılımcı bir anlayış, teminatlı güvence, etkili denetim ve caydırıcı bir ceza sistemiyle bu sistem oluşturulabilir.
Önce kararname değiştirilerek işlemin çerçevesi yeniden çizilmelidir. Sonra kontrolü D.İ.B. ve Kültür ve Turizm Bakanlığında olan bir bilgisayar sistemi oluşturulmalıdır. Hac organizesi yapmak isteyen acentalar bu sisteme üye olmalı ve şifre almalıdır. Organize, yapacağı sayı miktarınca kişi başı belirlenecek belli bir meblağ üzerinden banka teminat mektubunu verebilen her acenta organize yapabilmelidir. Gerekli görülürse üç yıllık acenta olmak ve Umre organize tecrübesi kazanmak gibi mesleki kriterler de konabilir. Bilgisayar sistemi şeffaf olmalı, şifre alan bütün acentalar ön kayıt yapabilmeli, kur’a sonuçları sistemden izlenebilmeli, hataları besleyen sistem ortadan kaldırılarak, herkesin doğru ve güzeli yapması kolaylaştırıldıktan sonra hata yapan olursa caydırıcı şekilde cezalandırılmalıdır.
RAPOR VE KARARLARA KULAK ASAN YOK
S8 – Mevcut sistemdeki hatalı hususları ve uygulamalarını düzeltmek için bir gayretiniz olmadı mı?
C8 – Olmaz olur mu, oldu ve devam ediyor. Özetle ifade edecek olursan, 2005/8801 sayılı kararnamenin iptali için yargıya başvurduk, sonucu bekliyoruz. Rekabet Kurulu’na başvurduk, sistemin hatalı olduğunu, düzeltmeleri için ilgili makamları uyarmalarını sağladık. Ayrıca konuyu MÜSİAD, Hukukçular Derneği, MAZLUMDER gibi kuruluşların gündemine taşıyarak onların görüşlerini ilgili makamlara ulaştırmalarını sağladık. Yakında konuyu bütün boyutlarıyla ortaya koyduğumuz bir kitap hazırlayıp ilgili bütün kişi ve kuruluşlara ulaştırmayı düşünüyoruz.
UYANIKLARIN TEZGAHI, “NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK” VE GASP!
S9 – Yeni kararnamenin dayanağı olduğu ve bu sene ilk defa uygulanan sistem hakkında da bilgi verir misiniz?
C9 – Bu sene ilk defa uygulanan sistemde : Kur’a çekilip hacıların %60 Diyanet, %40’ı da acentalara tahsis edildi. Kendisi acentalar payına, anne-babası D.İ.B. payına düşenler bile oldu. D.İ.B. kendi açısından rekabet sıkıntısı yaşamamış, rahatlamış olsa da, TÜRSAB yönetimi şartların getirdiği bulanıklığı, beklenmeyen ve daha önce uygulaması görülmeyen bir şekilde dizayn etti. Kontenjan için müracaat etmiş 127 acentaya döviz girdisine göre yapabilirlik hakkını belirleyip bildirerek acentaların rekabetine fırsat vermek yerine, 127 acenta döviz girdilerinin toplamı içerisinde her bir acentanın döviz girdisi oranına göre, tamamı hacı sayısına eşit olacak şekilde kontenjan dağılımını düzenledi.Dolayısıyla her acenta kontenjan aldığı miktarda hacı adayı kaydını da garanti etmiş oluyordu. Böylece D.İ.B. gibi acentalar da rekabet sebebiyle indirim yapmak zorunda kalmayacak, müşteri peşinde koşmaya vakit harcamayacaklardı. Kontenjan acentalarının %90 gibi büyük çoğunluğu, hac organizesiyle fiili bir ilgileri olmadığı için, vekaletleri önceden alınmış olduğundan, artık bu kazanç kapısı kime yarılığa verilse itirazı olamazdı. Sadece küçük bir sıkıntı vardı o da 20 Kasımda yapılacak TÜRSAB genel kurulu’nda yükselmesi muhtemel seslerin azaltılması, onun da formülü, 10-12 merkezde toplattırılan kontenjanların büyük çoğunluğu yandaş ortakların elinde olduğundan, kolaylıkla bulundu. Yandaş ortaklara verilen talimatlarla, çalışma alanı Hac ve Umre Organizesi olan ve bir milyon dolar girdisi olmadığı için hac organizesinden dışlanmış acentalara, sadece, garanti edilmiş müşteriyi kaydetme yetkisi verilerek kişi başına 60 $ ödenmesi uygun görüldü. Belki yeterli olmaz endişesiyle, gelişi güzel konuşup yazanlara aldanıp yanlış yapmayın yoksa Umre bile yapmazsınız tehdidi ile oluşturulan baskıya aldırmayan 3-5 kendini bilmeze(!) de toplantılarda açıkça “çizilecekleri” duyuruldu. Hacı adayları 2050 $’lık standart organize yerine yüksek ücretli organizelere kaydolmamak için şirket şirket dolaşmak zorunda kalsa da işler yoluna girmiş, kazasız belasız hacılar uğurlanmıştır. Ortada bir angarya söz konusu. Yasaların gölgesinde gerçekleştirilen bir gasp ve nitelikli bir dolandırıcılık söz konusu..
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI NEREDE?
S10 – Bu uygulamaya Kültür ve Turizm Bakanlığı nasıl göz yumar?
C10 – Gündemdeki bunca önemli konular yanında böyle küçük ayrıntılarla Bakanlık nasıl uğraşabilir? Bu sistemi oluşturanlar “Devletin onurunu koruyor, sağlık ve güvenlik içerisinde karşılıksız” hizmet verirlerken, birkaç kendini bilmezin söylediklerini çürütmek için Bakanı ikna etmekten aciz olabilirler miydi? Hem 2004 yılı Hac organizesi için yirmi bin küsur hacı adayını kaydedip sonra ortada bırakan bu acentalar değil miydi?
– Tam da bunu soracaktım, siz değindiniz. Bu iş serbest bırakılırsa hacıların dolandırılmasına fırsat verilmiş olmaz mı?
– Beni konuşturup tehlikeli bölgelere sokmaya çalışıyorsunuz (!) sonra da aleyhimde şahitlik etmezsiniz inşallah?
– Bu sitem nereden çıktı?
– Yedeklerden yirmi küsur bin kişinin acentalar tarafından niçin kaydedildiğini bilmediğiniz için bu espriyi anlayamazsınız.
– Niçin kaydedilmiş?
– 2003 yılı Aralık ayında yapılan TÜRSAB 16.Olağan Genel Kurulu öncesi, Hac ve Umre Organizesi yapan ve sayıları 300 civarında olan acentaları genel kurul salonu dışında başka bir salonda toplayarak; “Başbakanla görüştüğünü, yetki mektubu aldığını, genel kurulun ertesi gün S.Arabistan’a gideceğini, yedek kontenjan alınmasına kesin gözüyle bakabileceğimizi, yedek kayıtları tereddütsüz yapabileceğimizi” söyleyen birileri vardı. Seçimi kazandıktan sonra söylediğini başaramayınca acentaları ortada bırakmakla kalmamış, aleyhlerinde şahitlik etmişti. Onun için bu espriyi yaptım.
– Kimdi bu şahıs?
– Yorulmadan gazetecilik olmaz, git söylediklerimi araştır, soruştur ve kim olduğunu öğren, söylediklerimin doğruluğunu test etmiş olursun.
– Kime soracağım?
– Hac ve Umre organizesi yapan ve o toplantıya katılan yüzlerce acentadan hangisine sorarsan sor. Gölgesinden korkanlar hariç, herkes sana o ismi söyleyebilir.
– Niçin sen söylemiyorsun?
– Kolaycılığa alışma ve aleyhimde şahitlik etme fırsatı bulma diye söylemiyorum. Çünkü o gelir seni bulur, Başbakan ve Kültür ve Turizm Bakanını ikna edip acentalar aleyhine kışkırttığı gibi seni de kışkırtabilir. İnanmıyorsan git Başbakan’a sor; o olayda suçun kime ait olduğunu sana bir güzel anlatır ve uygulanan sistemin en güzel ve doğru sistem olduğunu, yaptıklarının yanlış olmadığını bir güzel dinlemiş olursun.
– Yani ortada döndürülen bir fırıldak var; önce kılıf hazırlanıyor, sonra minare mi çalınıyor?
– Kınayanların kınamasına aldırmadan, ben gördüklerimi ve yaşadıklarımı anlatıyorum. Yorumu okuyuculara bırakmak daha uygun olur.
HÜKÜMET YANLIŞ BİLGİLENDİRİLİYOR?
S11 – Size göre Hükümet yanlış mı bilgilendiriliyor?
C11 – Elbette yanlış bilgilendiriliyor. Zaman zaman şikayetçi olduğu bürokratlar, çıkar ve beklentisi olan parti üyeleri dışında, her sektörde siyasi beklentisi olmayan, çıkarı için her kılığa girmeyecek şahsiyetli ve güvenilir insanlara danışma geleneği oluşturmadan bu sıkıntıdan kurtulmaları da mümkün olmayacağını düşünüyorum.
HAC KÂRI CAZİP, UMRE’DE KÂR AZ!
S12 – Bir Hac organizesinde kişi başı elde edilen kar miktarı nedir?
C12 – Organize standardına göre değişmekle birlikte en ucuz organize olan “standart organize”de, ki bu sene 2050$’a satılmıştır; bu kâr 350-400 $ arasındadır. Mekke ve Medine’deki otel-Hac evlerinin yeri ve konumu eşit olmadığı için net ve tek rakam söylemek zordur. TÜRSAB Başkan Danışmanı, Vakit Gazetesi 08.12.2005 tarihli sayısındaki mülakatta bu rakamı 350$ olarak
açıklıyor.
– D.İ.B. kâr amacı olmadığını nasıl söyleyebiliyor o halde?
– Kelimelere farklı manalar yükleyip, muhasebe işini Diyanet Vakfına devrederek, böyle bir ifade kullanması mevzuat gereği olabilir.
– Diyanet Vakfı özel bir kanunla mı kuruldu? Hacı başına düşen kârı yaklaşık ne kadardır?
– Hayır normal bir vakıf, Vakfın kârı acentalardan daha fazla olduğu kesin, 400-500$ olabilir; D.İ.B. organizesine katılan hacı sayısı da 65-70 bin kişi…
– Umre organizasyonunda bu kar miktarı ne kadardır?
– Münferit şahıslarda 40-50 $ civarında, gruplarda rekabet sebebiyle 10$’a kadar düşebilir. Lüks programlarda rakam biraz daha yükselir.
– Neden bu kadar düşük bir kar marjı var?
– Umre organizesi yapan acenta sayısı dört yüze yakın, müşteri sayısı yıllık toplam yüz bin civarında, rekabet kaliteli hizmeti ucuza satmayı gerektiriyor.
– D.İ.B.’nın Umredeki payı nedir?
– % 10 civarında.
– Yani Umrecilerin %90’ı Diyanet’i değil Acenteleri tercih ediyor. Öyle mi?
– Evet. Halk serbest olunca başka yere gidiyor..
– O zaman D.İ.B. niçin serbest rekabeti istemediğini anlamak zor değil.
– Hani yorumu okuyuculara bırakacaktık?
– Bu kadarı senin açıklamalarında da var; sen de bazı şeyleri ima etmiyor musun?
– Başka türlü seni araştırmaya nasıl teşvik edebilirim? Biraz merakını uyandırabilmek için bazı imalarda bulunuyorum, ama araştırma yapma ihtiyacınızın önünü kapatmak istemiyorum.
RUS’U, YAHUDİ’Sİ HAC KÂRINDAN PAY ALIYOR
S13 – Yeniden Hac organizesine dönelim, deniyor ki, Hac’daki sistem Umrede olduğu gibi kolaylaştırılırsa her acenta bu işe soyunur ve kontrolü zorlaşır? Ne dersiniz?
C13 – Umre organizasyonu her acentaya açık ama, S.Arabistan Hac Bakanlığı ve Türkiye’de D.İ.B. ile sözleşme yapan acentaların sayısı 70-80’ı geçmez. Sözleşmeli acentalar üzerinden çalışanları da dahil ederseniz üç yüzü geçmez. Oysa acenta sayısının dört binin üzerinde olduğu söyleniyor. Görüldüğü gibi kargaşa da yok, kavga da yok. Herkes de Umre organizesine katılmıyor.
– Ancak Umre Hac gibi değil, Hac hem farz olan bir ibadet, hem de bir defa gidilebiliyor ve de kar oranı yüksek, insanların aldatılmasının faturası ağır oluyor; bunun için şartlar farklı olmalı deniyor; ne dersiniz?
– Bakınız her şeyden önce samimi ve iyi niyetli olmak gerekiyor; bugünkü sistem hacıların mağduriyetini önlemek için oluşturulmamış ki, tam aksine birileri farklı niyetlerini tahakkuk ettirmek için şartları dizayn ettiğini fark etmeden sağlıklı bir çözümü düşünemeyiz. Eğer hac organizesi yapabilmesi için bir acentanın ehliyetli, liyakatli ve ihtisası ön plana çıkartan şartlar yerine bir milyon dolar girdi şartını getirirseniz ne olur biliyor musun?
– Ne olur?
– Acentalar naylon faturalarla girdi yapar; karına tamah ederek bilmediği işe soyunur; soyunmayanlar da havadan para kazanma hevesine kapılarak fırıldakçılara alet olur ve hacı adayları da sahibi Rus Yahudisi acentaların oyuncağı olur; yine dönüp dolaşarak yetkisiz, sorumsuz kılınan acentaların elinde kalır. Müslüman hacılar Hristiyanın Yahudinin eline, insafına bırakılıyor, alınıp, satılıyor.. Bakın Hindu,Yahudi, Hıristiyan hacıları için böyle bir sorun yok.. Müslüman hacıları yolmak için herkes sıraya giriyor.. Hem fazla para öder hem de fırıldakçılara mahkum olan acentaların acziyet çemberinde kıvranıp durur. Fırıldakçılar da sıkıştığı zaman, o acentalarla hacı adaylarını karşı karşıya bırakarak itham eder ve yine sistemi savunur. O acentaları yetkisiz, sorumsuz ve aciz durumda bırakanlar kendileri değilmiş gibi yine suyun üzerinde çıkanlar da onlar olur.
– Sahibi Rus yahudisi olan acenta da var mı? Hac organizesi mi yapıyor?
– Var tabi, elbette Hac organizesi yapıyor. Acentanın %93,33 hissesi Rus yahudisine ait, %6,67 de Türk ortağın ve Türk Ticaret Kanunlarına göre kurulmuş bir acenta. İsrail, Alman, Fransız, Rus’u, Yahudisi hepsi var..
– Hani yabancı sermayeli acentalar yurt dışı turu düzenleyemiyordu.
– Bunlar yabancı uyruklu kabul edilmiyor.; Türk kanunlarına göre kurulmuş ticari şirketler kabul ediliyor.
– O zaman yabancı uyruklu şirketler hangileri?
– Yine ucuz yolu tercih ediyorsun, biraz araştır ve ilgililere sor be kardeşim, Sen nasıl gazetecisin?
İSTİSMAR NASIL ÖNLENİR?
– Konuya tekrar dönelim, o halde istismar nasıl önlenir?
– Evet, samimiyetle iyi niyetle düşünenler için istismarı önlemek hem çok basit hem de örnekleri var diğer ülkelerde.
Her şeyden önce S.Arabistan Hac ve Umre organizesinde istismar ve sıkıntıları önleyecek sistem kurmuş ve o sistemi yürütecek kurumları da oluşturmuş, bize düşen hizmetin niteliğine uygun şartlar koyup bu şartları yerine getiren acentalara fırsat vermek olmalıdır. Rekabet Kurulu’nun verdiği karar da bu istikamettedir. Samimiyetle bu işi yapmak isteyen asla işine ve hacı adayına ihanet düşünmez, kaldı ki istisna çıksa bile sistem onun gereğini yapmaya elverişli olunca mağduriyet söz konusu olamaz. Ortada olan meblağlarla bu sistemi oluşturmak çok basit ve kolay, yeter ki niyet halis ve gayret olsun.
Hani “vurun abalıya” diye bir söz varsa bu konuda adeta “vurun ihramlıya” gibi bir durum var..
TÜRSAB’IN EN BÜYÜK GELİR KAYNAKLARINDAN BİRİ
– Ortada olan meblağ dedin; neyi kastettin?
– Umre organizasyonunda kişi başı 8 $ TÜRSAB’a, 15 $ Diyanet’e veriyoruz. Hac organizasyonunda ise TÜRSAB’a 25 $ veriyoruz. Diyaneti bir tarafa koyup sadece TÜRSAB’a yaptığımız ödemelerin toplamı olan (100.000 x 8 ve 45.000 x 25) takriben 2 milyon doların (ki buna hediyelik eşyaların toptan alınması ve servis organizasyonundan elde edilebilecek gelir dahil değildir.) yarısıyla kurulacak sistemin bir parçası olarak Mekke ve Medine’de oluşturulacak ekip Suudi yetkili makamlarıyla tam bir işbirliği içerisinde bütün mağduriyetleri fiilen önleyebilir. Kaldı ki, her acenta kişi başı, haccın maliyeti kadar banka teminat mektubu vermeden Hac organizasyonu hakkı alamıyor. Dolayısıyla burada bir dalavere yapması mümkün değildir. S. Arabistan’da oteller kiralanıp hizmet sözleşmeleri imzalanarak üst yazı alınmadan da vize alınamıyor.
– Peki duyduklarımız nasıl oluyor?
– Duyduklarınız oluşturulan çarpık sistemden besleniyor ve ürüyor. Teminat mektubunu veren başka, kaymağı yiyen başka, işi yapan ise yetkisiz, sorumsuz, eli taşın altına konmasına fırsat verilmeyen bir başka acenta, sıkıntı olunca da fırıldakçılar o zurnanın son deliği olan acentaları gösterip işte bunlara bu iş bırakılırsa felaket olur, yaygarası kopararak sistemi ayakta tutmayı sağlıyor.
DÖVİZ GİRDİSİYLE HACCIN NE ALAKASI VAR?
S14 – Siz anlattıkça bu işin kafa karıştıran karmaşık bir iş olduğunu anlıyorum. Yetkililerin bu işi doğru anlayamaması çok anormal sayılmaz öyle değil mi?
C14 – Aslında iş karmaşık değil, karmaşık hale getirilmiş, su bulandırılmış ki avlanma şartları oluşsun.
– Bir de deniyor ki bu işin döviz girdisine bağlanması 1618 sayılı yasanın 3. maddesi gereği, buna ne dersiniz?
– Öyle olsa idi, D.İ.B.’nın yapmaması gerekirdi. Kararname ibadet olma özelliğini dikkate alıp D.İ.B.’na bu yetkiyi vermiş, Kaldı ki bu söylem de samimi değildir. Çünkü yasanın bu maddesi yurt dışı turlarının hiç birinde uygulanmıyor. Hac’da neden her acentaya döviz girdisi karşılığı yapabilirlik vermediniz, diye sorduğumuzda da Hac 1618 sayılı yasaya göre yapılmıyor diyorlar. Ortada çok açık bir samimiyetsizlik var. Bildiğiniz gibi 1618 sayılı yasada yakında değişecek; umarım kanun değiştirilirken aynı çevrelerin etkisiyle bu fırıldağın devamına fırsat verilmez.
VURGUNCULAR SIKINTI VE ZORDAN HOŞLANMIYOR!
S15 – Karayolu ile Hac ve Umre neden yapılamıyor?
C15 – Sorularınızla arı kovanına çomak sokup beni mayınlı alanlara sokmak istiyorsunuz diye şüphelerimi artırıyorsunuz (!)? neyse yine de fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışarak, fırıldakçılar zahmetsiz kazanmaktan çok hoşlandığı ve yorucu, kârı düşük işlere girmek istemedikleri için desem inanır mısın? Bırakın karayolu ile Hacca gitmeyi, pasaportumuza geçerli Hac veya Umre vizesi varsa, sonra vazgeçip karadan Bulgaristan’a gitmek isteseniz, gidemezsiniz,
Hani “kurt dumanlı havayı sever” derler ya! Birileri bu havayı seviyor ve hacılar göz göre göre yasal güvence altında angaryaya tabi tutuluyor ve soyuluyor. Bu soygunda milyon dolarlar muhasebeleştirilmeden el değiştiriyor.. Adeta bir hacı pazarı kuruluyor. Hacılar alınıp, satılıyor..
– Neden?
– Oradan karayoluyla veya deniz yoluyla Umre’ye devam edebilirsiniz diye düşünmüş olabilirler. Başörtüsü mağdurlarının Mekke yürüyüşü esnasında Cilvegözü’nden, pasaportlarında geçerli Umre vizesi olması sebebiyle çıkışlarına izin verilmediğini medyamız yazdı. Suriye’ye geçersen karadan Umreye gidebilirsin ve yasak delinmiş olur diye izin vermediler.
– Başka bir sebep yok mu?
– Eskiden Suriye ile olan ilişkilerimiz ve terör mani gösteriliyordu. Şu anda inandırıcı, hiçbir sebep söylenmiyor, fırıldakçılarımızın böyle arzu etmesi yetmez mi?
– Bunu yasaklayan Kararname mi var?
– Hayır, İçişleri Bakanlığı Genelgesi var. Ayrıca Hac Kurulu kararı var bu konuda.
HAC ORGANİZASYONUNDAKİ EKSİKLKLER
S16 – D.İ.B. veya Acentaların Hac organizasyonlarındaki eksiklikleri özetle gündeme getirebilir misiniz?
C16 – Tabi eksiklikleri maddi ve manevi olarak ikiye ayırmamız gerekiyor. Maddi eksikliklerin üzerinde gereğinden fazla durulduğu ve hacı adayları da bunları çok iyi bilip gündeme getirdiği için her geçen gün azaldığını memnuniyetle ifade edebilirim. D.İ.B. bu konuda her sene kendini yenileme gayreti içerisinde olduğunu da belirtmeliyim. Ancak Haccın manevi ve dini boyutu hem D.İ.B. hem de acentalar tarafından gereği gibi yaşatılamıyor. Üzülerek ifade edeyim ki, işin bu boyutunda hacı adaylarımız da yeterli bilgi, birikim ve tecrübe sahibi olmadığı için eksikliğin farkında değil, yeterince takipçisi de olamıyor. Haccın Vacipleri, Sünnetleri nasıl ihmal edildiğini anlatsam hacı adaylarını üzmüş olurum. Bu konulara ihtimam gösterenlerden D.İ.B. bile rahatsız olabiliyor. Sadece şu kadarını söyleyeyim, Hac eğitimi yetersiz ve zayıf, Din Görevlileri çoğu kez hacılarıyla hareketten bir iki hafta önce, hatta bazen uçaklarda tanışma imkânı bulabiliyor. Bazen din görevlisi de acemi ve yetersiz olabiliyor. Bundan dolayı esas üzerinde durulması, konuşulması gereken bu en önemli konu ihmal edildiği, hakkı verilemediği için, hacı adaylarımız tatmin olamıyor ve ikinci defa gitme ihtiyacı hissediyorlar. Bu sebeple de D.İ.B. Haccın hamallık işlerine, seyahate taalluk eden hizmetlerini yürütmeye talip olmaktan vazgeçip dini boyutu üzerine yoğunlaşmalı, eğitime ağırlık vermeli ve uzun süreli çalışmalar yürütmelidir. Din görevlilerinin de çok ciddi bir eğitim sürecinden geçmesi, Turist rehberliğinde olduğu gibi sertifika almalıdırlar. Ayrıca bu eğitim seminer ve yetiştirme kurslarına bütün ilahiyatçılar katılabilmeli, başarı sertifikası alanlar Hac Rehberi olabilmelidirler.
HAC ORGANİZASYONUNDA NELER YAPILABİLİR?
S17 – Sizde Akademisyen bir ilahiyatçısınız, D.İ.Başkanı olsaydınız Hac konusunda nasıl bir strateji izlerdiniz?
C17 – Her şeyden önce kademeli olarak üç yıl içerisinde Hac organizesinin Seyahat hizmetleri boyutuna talip olmaktan vazgeçer, işin eğitim denetim ve görevlileri yetiştirme boyutuna ağırlık verirdim. Hac organizesine devam ettiğim sürece gönüllere hitap eden, garson mantığını ön plana çıkartan bir yaklaşımla herkesin takdirini kazanmış eğitimli ekibimle, hacı adaylarının tercihine saygılı bir organize yapma gayretinde olurdum.
– TÜRSAB Başkanı yerinde olsaydınız nasıl yapardınız?
– D.İ.B. ile koordine içerisinde olabildiğince şeffaf, serbest rekabete açık, hizmetin niteliğine uygun, yerine getirilebilir kolay şartlarla, Mekke ve Medine’de acentalara yardımcı olacak hizmet ekipleri oluşturup para almanın yanında dua almayı da hedefleyen bir sistem kurardım. Buna rağmen yanlış yapanlar olursa caydırıcı yaptırımlar uygulardım.
S18 – Klasik bir soru ile bitirelim; başta sorulmasına alışılmış bir soruyu sonda sorup mülakatımızı noktalayalım. Kendinizi tanıtır mısınız?
C18 – 1956 Trabzon – Of doğumluyum. 1974-1975 yılında Fatih İHL 1978-1979 yılında da İst. Y.İ.E.’nü bitirdim. D.İ.B.’da imamlık, Müftülük, Fatih İ.H.L.’de kısa bir süre öğretmenlik yaptım. 1980’de Mekke Üniversitesinin daveti ve Başbakanlık oluruyla S.Arabistan’a gittim. Dil bölümünü bitirip, dil ihtisası yaptım. Ayrıca davet ve tebliğ alanında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Hac araştırmaları merkezinde çalıştım. 26 yıldan beri Mekke’de oturma iznim var. Evli, on çocuk babası ve Haremeyn – Çağrı Turizm’in sahibiyim.
-Teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için.
-Ben de teşekkür ederim bu bilgilerin insanlara duyurulmasına katkı sağladığınız için. Bu konuda herkesi sorumluluk duymaya davet ediyoruz. Bir kişiye yapılan haksızlık bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir ve bizim inancımıza göre zulme rıza zulüm olduğu gibi haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır.
Son olarak şunu eklemek istiyorum; bu konu hakkında Rekabet Kurulu Kararı’nı ve MAZLUMDER’in hazırladığı raporu, Hukukçular Derneğinin dergisinde çıkan yazıyı okumak ve teferruatlı bilgi sahibi olmak isteyenlerin www.intursap.org sitesine bakmaları mümkündür.
-Tekrar teşekkür ediyorum.