TÜRSAB YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞI’NA
İSTANBUL
Yazının Konusu : Diyanet İşleri Başkanlığı, idarece tek taraflı irade beyanı ile matbu olarak hazırlanan ve umre seyahatlerini organize edecek şirketlerin imzalaması zorunlu kılınan, bu arada Umre Organizasyonu yapan şirketlerin de zorunlu olarak imzaladığı “Diyanet İşleri Başkanlığının Gözetim Ve Denetimi Altında 2008 Yılında Umre Seyahati Düzenleyecek (A) Grubu Seyahat Acentaları İle Diyanet İşleri Başkanlığı Arasında İmzalanan” Sözleşmenin;
a- 6. maddesinin b bendinde yer alan; “umre seferlerine katılan her 40 kişiye kadar olan umreci grubu için halen başkanlık teşkilatında çalışan personel arasından başkanlıkça görevlendirilecek bir din görevlisini, aynı şekilde 200 kişiyi aşan her grup için kendisine ayrıca bir grup ta verilecek kafile başkanının vizelerini grup ile birlikte alacak, sigorta poliçelerine göre TURSAB ca bildirilen tarihler arasında da Suudi Arabistan’a götürüp getirecek ve bu görevlilerin Mekke ve Medine ‘ de umrecilerle birlikte aynı bina veya otelde ikametini ve umrecilerle birlikte yemek yemelerini temin edecektir” hükmünün,
b- Buna bağlı olarak aynı maddenin c bendindeki “ Kafilede dini konularda sorumluluk ve yükümlülüğün kafile başkanı ve din görevlisinde olacaktır” hükmünün,
c- Yine ç bendindeki, “Acenta umre organizasyonlarında Başkanlıkça görevlendirilen personelin gidiş dönüş uçak bileti ile Suudi Arabistan’daki transfer ve konaklama giderlerini karşılayacaktır “ hükmünün
d- Aynı maddenin e bendinde yer alan, “ ….. kişi başına 22 YTL yı Türkiye Diyanet Vakfının Hac ve Umre hesabına yatıracaktır” hükmünün
e- Aynı maddenin; i bendinde yer alan “umreye gidecek vatandaşlara normal yemekli veya otel tipi yemekli (açık büfe) seçeneklerinden birine göre seyahat seçeneği sunmayı zorunlu kılan” yemeksiz umre ziyaretine açıkça kısıtlama getiren hükmünün,
f- Aynı maddenin, j bendinde “umreciden alınacak ücret karşılığında yemek hizmetinin de karşılanmasını zorunlu kılan” 6 nolu alt fıkrasının,
g- Aynı maddenin (l) bendinde, “umrecilerin aşı kartının acentalar tarafından alınıp resmi makamlara ibrazını zorunlu kılan” hükmünün,
h- Aynı maddenin “kimlik belgelerinin acenta tarafından Ankara’dan (DİB) alınmasını ve umre amacıyla yurt dışına çıkış için istek halinde resmi makamlara ibrazını zorunlu kılan”(s) bendi hükmünün,
i- Aynı maddenin, “acentalara, umreye götürdükleri yolcuların tamamının yurda döndüğünün hem Suudlu acentadan alınacak belge hem de havayolu şirketinden alacağımız belgeyle her seferinde belgelendirip D.İ.B bildirmesini zorunlu kılan” (z) bendinin, kaldırılması gerekmektedir.
TALEP YAZIMIZIN NEDENLERİ
Hac ve Umre Seyahatlerinin Düzenlenmesine Dair Sözleşmenin, Diyanet İşleri Başkanlığına, denetim ve gözetim yetkisini aşacak ve hizmetin işleyişine müdahale sonucunu doğuracak yetki ve ayrıcalıkların tanınmasına, bir kısım hususlarda da hareket serbestisinin ortadan kaldırılmasına ve angarya mahiyetinde yükümlülüklerin getirilmesine dair, dayanak alınan Yönetmelik Hükümlerine aykırı şekilde düzenlenmiş bazı maddelerinin kaldırılması yazımızın konusunu oluşturmaktadır. Maalesef yıllardan beri devam eden uygulamalar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca her geçen dönemde şartları ağırlaştırılarak sürdürülmektedir.
Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasal bir Hukuk Devleti olup, Anayasanın 6. maddesinde, hiçbir kişi veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamayacağı açıkça kurala bağlanmıştır. Yine kamu kurumları ve organları, bu yetkilerini kullanırken ölçülü ve dikkatli hareket etmek, vatandaşların hürriyet alanlarını sınırlandırmamak zorundadırlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı da bu bağlamda, Anayasada kuruluş amacı belirlenen ve kendisine verilen görevlerin Kanunla açıklandığı bir kamu kuruluşudur. 633 sayılı Kuruluş Kanununun 1. maddesinde, D.İ.B. nın, İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere kurulduğu belirtilmektedir. Böylece Diyanet İşleri Başkanlığına dini vazifelerin yerine getirilmesi konusunda bazı yetki ve görevlerin verildiği tartışmasızdır.
Bir alanda idarenin düzenleme yetkisinin bulunması, o alanda keyfi düzenleme ve uygulama yetkisi vermeyeceği tartışmasızdır. İdare kolluk düzenlemesi gerekliliğinden hareketle, kolluk denetiminin haklı ve gerekli kılmadığı biçimde müdahale imkânını düzenlemiştir. Hukuka aykırı olan husus budur. Bu noktada yapılacak değerlendirme idarenin, ekonomik ve sosyal hayata, sınırı önceden kestirilemeyecek biçimde müdahalesine imkân ve hukuki destek verecek bir emsal oluşturacaktır. Aşağıda iptalini istediğimiz hükümlere ilişkin açıklamalara yer verilecektir.
1- 6. maddenin b bendinde, “umre seferlerine katılan her 40 kişiye kadar olan umreci grubu için halen başkanlık teşkilatında çalışan personel arasından başkanlıkça görevlendirilecek bir din görevlisini, aynı şekilde 200 kişiyi aşan her grup için kendisine ayrıca bir grup ta verilecek kafile başkanının” götürülmesinin zorunlu tutulması:
Öncelikle belirtmek gerekir ki, sözleşmeye bu şekilde bir madde konulması sözleşmenin dayanağı olan ve 01.05.2001 günlü, 24389 sayılı R.G de yayımlanan “Seyahat Acentalarının Hac ve Umre Seferi Düzenlemesine Dair Yönetmeliğin 9. maddesine aykırıdır. Zira Yönetmeliğin 9. maddenin k bendinde, “Hac ve umreye gidenlerin dini hükümlere uygun olarak ibadet etmelerini sağlamak amacıyla …… havayolundan her 40-50 kişilik yolcu grubu için bir din görevlisi ve her 200-300 yolcu için bir kafile başkanı olmak üzere yeteri kadar halen görevde bulunan DİB personelinden kafile başkanı ve din görevlisi götürmek” seyahat acentalarının görevleri arasında sayılmıştır.
Görüldüğü üzere Yönetmelik, her 40-50 kişilik yolcu grubu için bir din görevlisini zorunlu kılarken, sözleşme ile 40 a kadar olan yolcular için bir din görevlisi götürmeyi zorunlu kılınması normlar hiyerarşisine aykırıdır.
Öte yandan bu uygulama, hac ve umre seyahatine gidecek kişilerin ibadetlerini dini hükümlere göre yapmalarını teminden ziyade, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin onure edilmesi amacını taşımaktadır. Zira artık Diyanet İşleri Başkanlığı Personelinin hac ve umre seyahatlerine gönderilmesi sosyal ve sendikal bir hak olarak algılanmakta ve pazarlık konusu yapılmaktadır. Ekte örneği sunulan belgelerden de görüleceği üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı Mensuplarının bağlı olduğu Diyanet Vakıf-Sen Sendikasının Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu’nu ziyaretinde gündeme getirilen hususların en başında Diyanet mensuplarının tamamının hac ve umreye götürülmesinin bir formülünün bulunması gerektiği ifade edilmektedir. Başkanlık makamına sunulan müzakere metnindeki ifade aynen şu şekildedir:
“15-Hac ve Umre görevlendirmelerinde, diyanet çalışanlarının tamamının Hacca sınavsız gidebilecekleri bir sistem geliştirilmeli, personel arasındaki huzursuzluk giderilmelidir. Özellikle Umre görevlendirmelerinde somut başarısı olan (cami yaptırmak, çocuk okutmak, sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunmak vb.) personel Umreye gönderilmelidir.
16- Müftülük çalışanlarının ve Din görevlisinin umreci kaydettirmek ve toplamak şeklindeki faaliyetlerindeki tutum ve davranış Başkanlığımızın toplum içindeki imajını zedelemektedir. Ve din görevlileri arasında birbirine karşı olumsuz tavır almaya sebebiyet vermektedir. (Zira 20 kişiyi DİB ile umre yolculuğuna gitmek üzere kayıt yapan din görevlisi DİB tarafından ücretsiz umreye götürülmektedir. 40 kişi kayıt yapan da eşi ile birlikte götürülmektedir)
17- Din görevlilerinin eşleri ile birlikte Hacca gitmeleri için gösterilen kolaylıktan dolayı teşekkür ederiz. Uygulamanın devam ettirilmesi gerekmektedir.
18-Her kafilede bir bayan din görevlisi uygulaması başlatılmalıdır.
19- Müftü, Vaiz, Müdür ve Murakıpların Kafile Başkanı olarak gönderilmek üzere Hac sınavına alınmaları kurum içi hiyerarşiyi bozmaktadır. Sınav yerine geçmişteki uygulama devam ettirilmelidir.
20- Genel idari hizmetler personelinin hac sınavına alınması uygulamasından vaz geçilerek geçmiş yıllarda olduğu gibi kıdem ve sıra sistemine göre görevlendirmeler yapılmalıdır. “ şeklindedir. “
Aynı olayın bir diğer kanıtı da 14 Kasım 2007 tarihinde, Diyanet-Sen Genel Başkanı Ahmet Yıldız ve Yönetim Kurulu üyelerinin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu makamında ziyaretlerinde ortaya çıkmıştır. Ziyarette, hac görevi çıktığı halde bu yıl hacca gidemeyecek olan kurum çalışanlarının durumu görüşülmüş ve 2007 yılı hac organizasyonunda görevlendirilen din görevlilerinden bazılarının, bu yıl hac kontenjanının düşürülmesi nedeniyle görevleri iptal edilen görevlilerinin hakkının saklı kalması ve gelecek yılki hac organizasyonunda din görevlisi olarak hacca gitmeleri talebinde bulunulmuştur. Talebe olumlu bakan Bardakoğlu, hacca gidemeyen din görevlilerinin haklarının saklı kalacağını ve gelecek yılki hac organizasyonunda görevlendirileceklerini belirtmiştir.
Görüldüğü üzere hac ve umreye gitmek DİB Personeli arasında bir imtiyaz olarak algılanmakta, bu imtiyazdan yararlanamayanlar kurum içinde huzursuzluğa neden olmaktadırlar. Hatta bu gün için Cami görevlilerine 20 kişiyi umre için DİB na kayıt yaptıranların umreye gönderileceği şeklindeki kampanya nedeniyle tüm görevliler teyakkuza geçirilmeye çalışılmaktadır.
Bu sendikal girişimlerin bir sonucu olarak, daha önce 50 kişiyi geçen umre kafileleri için 1 din görevlisi alınması zorunlu iken bu sayı daha sonra 40’a düşmüş şimdi ise 40 kişiye kadar olan gruplar için de bir din görevlisi götürülmesi zaruret halini almıştır. Yani kamu yararı amaçlı olmayıp kişilere bir kısım imtiyazlar sağlama amacına matuf bir düzenleme olduğu için amaç yönünden hukuka aykırılığı ortadadır.
Öte yandan bu düzenleme şekli konusu itibarıyla da hukuka aykırıdır. Zira, umre ve hac seyahatlerinde her bir grup için din görevlisine ihtiyaç bulunmakta ise, bu din görevlilerinin illa DİB personeli arasından temininin zorunlu tutulması gerekmemektedir.
Hac ve umre seyahati düzenleyen firmaların 40 kişiye kadar olan grup başına bir Diyanet İşleri Başkanlığı personelini rehber ve denetmen olarak alma zorunluluğu getirilmesi, uygulamada örneği görülmeyen bir yaklaşımdır. Zira böylece olay denetim boyutundan çıkmakta, vatandaşların ticari faaliyetlerine müdahale etme boyutuna gelmektedir.
Başka amaçlı turizm seyahatlerinde, turist rehberine olan ihtiyaç nasıl ki resmi görevliler arasından karşılanmıyor ve sadece onların nitelikleri belirtilmek kaydıyla (eğitim ve meslek tecrübesi açısından) temini zorunlu tutuluyorsa, hac ve umre seyahatlerinde de eğitimi, meslek tecrübesi ve dini bilgisi bulunan kişilerin (emekli din görevlisi veya eğitimci) gruplar üzerine sorumlu olarak atanmaları mümkün olabilmelidir.
Mevcut düzenleme şekline göre, özel şirketler, İlahiyat Fakültesi mezunu, yıllarca DİB personeli olarak çalışmış, defalarca Hac ve Umre seyahatine gidip gelmiş ve emekli olmuş birini grup başkanı olarak alamayacak, ancak DİB, din görevlisi dahi olmayan (şoför, odacı vs) hayatında ilk kez yurt dışına çıkacak ve uçağa binecek birini din görevlisi olarak verebilmektedir. Kamu hizmetinin yerine getirilmesinde görevin gerektirdiği niteliklerin aranması beklenirken, nitelikten ziyade DİB personeli olmasının istenmesi dayatmacı bir tutumdur diye düşünmekteyiz. Bu şekilde din görevlisi olarak atanan kişilerin çoğu kere özel şirketler açısından bir külfet haline geldiği, yol iz bilmediği kayboldukları gözlemlenmektedir.
Bu şekildeki bir uygulama, Maliye Bakanlığının 50 den fazla personel çalıştıran veya 100 .000,00 YTL den fazla geliri olan mükelleflerin işyerlerinde daimi olarak birer Maliye Bakanlığı personeli bulundurmalarını zorunlu tutması ile eş anlamlıdır.
Yine her ticarethanede bir zabıta elemanı, bir sigorta müfettişi bulundurulması; belli sayının üzerinde yabancı turistin kaldığı otellerde turizm bakanlığının daimi birer elemanın bulundurulması gibi garip uygulamaları da bununla özdeşleştirebiliriz. Her bakanlığın veya kamu tüzel kişisinin denetleme ve düzenleme yetkisi olan alanlarda faaliyet gösteren işletmelerde daimi eleman bulundurması ne kadar normal olurdu?
Bu düzenleme ile, özel şirketlere seyahatleri sırasında zorunlu olarak sadece başkanlık personeli arasında görevlendirilen din görevlilerini götürmenin icbar edilmesi açık bir hukuka aykırılıktır. İdare bir özel şirkete, zorla eleman istihdamı hakkı ve yetkisini bu tip bir düzenleyici işlemle, hiçbir doğrudan kanuni temeli olmamasına rağmen getirmektedir.
İdare özellik taşıyan konularda çalıştırılacak kimselere ilişkin asgari standartları getirebilir, istihdam edilecek kişilerin niteliğini ve yeterliliğini incelemeye tabi tutabilir; hatta kendi personeli arasından seçilmesi zorunluluğu bile bir dereceye kadar kabul edilebilir ama sadece kendisinin seçimine özel hukuk kişilerini icbar etmesi, aynı zamanda daha iyi hizmet sunmakla rekabet edecek kişilerin, yani rakiplerinin faaliyetlerine kolluğu aşar biçimde içten karışması demektir. Burada şirketlerin yakındığı husus, idarenin yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan kişileri görevlendirebilmesi sebebiyle gündeme gelmektedir. Halbuki böyle bir hizmetin verimlilik ve kalitesi, büyük ölçüde bilgili ve tecrübeli personel istihdamına bağlı olduğu gibi, istihdam edilen personelin niteliği şirketler arası rekabeti de etkilemektedir.
Zira Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı düşünceden hareketle sınırsız ve hesapsız uygulamalar yapmakta, hac ve umre seyahatleri düzenleyen firmalar nezdinde görevlendirdiği elemanlar, bilgi ve rehberlik hizmetleri açısından yetersiz olduğu gibi, keyfi muamelelerle hacı adaylarını ve şirket yetkililerini zor durumda bırakmaktadırlar. Giden Diyanet görevlileri adeta saltanat sürme hırsına kapılmakta, her istediklerini yaptırmaya çalışmakta, bunları yapılmaması halinde ise haklarında rapor düzenleyeceği konusunda tehditkar ifadeler kullanmaktadırlar. Hatta bu görevlilerin seçimi sırasında bazı sevimsiz hadiselerin cereyan ettiğini sadece sözlü olarak duymaktayız.
Diğer bir husus ise kafilenin tüm sorumluluğunun şirketin dışında bir din görevlisinde olmasının, onun tarafından yapılan hataların üstünün örtülmesine sebebiyet vermesidir. Zira olumsuzlukları gidermek ve rapor etmek konumundaki din görevlisinin kendi kendisini ihbar etmesi düşünülemeyeceğinden; şirketin ise daha sonraki aşamalarda din görevlisinin kasıtlı ve olumsuz tavır takınmasından çekineceklerinden, onlar tarafından da şikayet söz konusu olamayacaktır.
Yine belirtmek istediğimiz bir husus ta özellikle umre seferlerinde tüm yolcular ibadetlerinin güvenli ve dini hükümlere uygun bir şekilde tamamlanmasını temin bakımından sigortalanmaktadır. Umre seyahatine gittiği halde bu ibadeti yerine getiremeden geri dönen bir yolcu, dönüşte bu konudaki kusuru iddia ettiği durumda şirket tarafından ikinci kez umreye götürülmesi zorunlu tutulmaktadır. Bunun masrafları ise sigorta şirketince karşılanmaktadır. Dolayısıyla bu kadar güvencenin olduğu bir durumda sırf bir DİB personelinin sendikal hakkının güvencesi olması için onun masraflarına ve diğer külfetine katlanmak gibi bir zorunluluk hizmet gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
2- Bu bendin devamında gruplar için götürülecek din görevlilerinin ödenek, yolluk, seyahatleri, yemekleri gibi bazı sosyal haklarını düzenleyen hususların da aynı gerekçelerle gözden geçirilmesi gerektiği açıktır.
3- 6. Maddenin; umreye gidecek vatandaşlara yemekli veya açık büfe
seçeneklerinden birine göre seyahat seçeneği sunmayı zorunlu kılan, yemeksiz umre ziyaretine açık kısıtlama getiren j bendinin bütününün ve umreciden alınacak ücret karşılığında yemek ücretinin de karşılanmasını zorunlu kılan k bendinin 6 nolu alt fıkrasının, değiştirilmesiyle ilgili açıklamalar.
4- Yine sözleşmenin aynı maddesinin e bendinde yer alan, “ ….. kişi başına 22 YTL yı Türkiye Diyanet Vakfının Hac ve Umre hesabına yatıracaktır” hükmünün de iptali gerekir. Zira DİB bu ücreti hak etmek için hiçbir hizmet vermemektedir. Sadece resmi geçerliliği olmayan bir kimlik belgesi vermektedir. Bunu acentaların da aynı usulde doldurması mümkün iken sadece bu kimlik gerekçe gösterilerek 22 YTL ödenmesinin istenmesi DİB açısından haksız bir kazanç ve sebepsiz zenginleşme unsurudur. Bu nedenle iptali icap etmektedir.
5- Aynı maddenin; i bendinde yer alan “umreye gidecek vatandaşlara normal yemekli veya otel tipi yemekli (açık büfe) seçeneklerinden birine göre seyahat seçeneği sunmayı zorunlu kılan, yemeksiz umre ziyaretine açık kısıtlama getirenhükmünün, ve j bendinde umreciden alınacak ücret karşılığında yemek ücretinin de karşılanmasını zorunlu kılan 6 nolu alt fıkrasının iptali gerekmektedir. Zira böyle bir şart konularak umre seyahatine gidecek kişilerin yemek hizmetini almaları zorunlu tutulmaktadır. Bir çok umre yolcusu bu seyahatleri esnasında bir zaman mefhumuyla bağlı kalmaksızın vaktini ibadet mekanlarında geçirmek istemekte, yemek ihtiyacını da buralara en yakın noktalardan temin etmeye çalışmaktadır. Yine ziyaret mekanlarının görülmek istenmesi ile de zamana bağlı bir program geliştirilmesini imkansız kılmaktadır. Bu şekilde bir uygulama seyahat acentaları ile umre yolcularını karşı karşıya getirmektedir. Bu nedenle sözleşmeye konulan hüküm hukuka ve hizmetin gereğine aykırı olup iptali gerekir. Kaldı ki böyle bir hüküm sözleşmede yer almamaktadır. Yönetmelikte olmayan bir yükümlülüğün sözleşme ile getirilmesi kanundan alınmayan bir yetkinin kullanılması mahiyetinde olup kaldırılması gerekmektedir.
6- Aynı maddenin (l) bendinde, umrecilerin aşı kartının acentalar tarafından alınıp resmi makamlara ibrazını zorunlu kılan hükmü de bir angarya niteliği taşımaktadır.Zira aşı kartları Suudi Makamlardan vize almak için geçerlidir. Varış ülkesi için gerekli olan bir belgedir. Suudi Konsolosluğu bu kartı görerek vize işlemlerini sonuçlandırdığına göre Diyanet İşlerini ilgilendiren bir yönü bulunmamaktadır. Ayrıca bu düzenleme de yönetmelikte olmayan ancak sözleşmede dayatılmaya çalışılan bir husustur. Kaldırılması gerekir.
7- Aynı maddenin kimlik belgelerinin acenta tarafından Ankara’dan alınmasını ve umre amacıyla yurt dışına çıkış için istek halinde resmi makamlara ibrazını zorunlu kılan (s) bendi hükmünün de iptali icap etmektedir. DİB u uygulamayı sedece 22 YTL hizmet bedeli adı altında talep edilen miktarın tahsilini garantiye almak için mecburi tutmaktadır. Söz konusu kimlik belgeleri Suudi Makamlarca istenmemekte ve geçerli kabul edilmemektedir. İşin ilginç yanı bu kimlik belgeleri varış makamınca istenmeyen ancak çıkış için mecbur tutulan belgelerdir. Yurt dışına çıkışın vergi borçları nedeniyle dahi engellenmesi Anayasaya aykırı bulunarak Pasaport Kanununun 22. maddesi iptal edilmiştir. DİB bu uygulaması ile seyahat hürriyetini kısıtlamaktadır.
8- Aynı maddenin, acentalara, umreye götürdükleri yolcuların tamamının yurda döndüğünün Suudi makamlardan ve havayolu şirketinden alınacak belgelerle her seferinde D.İ.B na bildirilmesini zorunlu kılan (z) bendi hükmünün de iptali gerekir. Zira bu bilgiler otomasyon ağı ile paylaşılmaktadır. Getirdiği yolcunun tamamını geri yurt dışına çıkarmayan şirketlerin Suudi Arabistan’da faaliyet yürütmelerine imkân tanınmamaktadır. Ayrıca bu yolcuların tamamının yurda girdiğinin belgelendirilmesi ağır bir angarya iş mahiyetinde olup, kaldırılması gerekmektedir.
HUKUKİ DELİLLER : 633 sayılı DİB Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Hac ve Umre Sey. Hak. Yön. 99/13919 sayılı BKK, sair düzenlemeler.
MADDİ DELİLLER : Sözleşme metni, basın haberleri, sair ekli belgeler.
SONUÇ VE TALEP : Yukarıda zikredilen hususların düzeltilmesi ile ilgili talebimizin başta Başbakanlık olmak üzere ilgili makamlara intikal ettirilmesi, gerekli hassasiyetin gösterilmemesi halinde, konunun hukuki boyutu ile ilgili yaşanmış süreçler dikkate alınarak AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NE taşınması için,
Gereği saygıyla arz olunur. 05.02.2009
Ahmet Ziya İBRAHİMOĞLU