DANIŞTAY 10. DAİRE BAŞKANLIĞI’NA
ANKARA
Dosya No:2005/6947 E.
CEVAP VEREN (DAVACI) : Remel Turizm ve Dış Tic. Ltd. Şti.
KARŞI TARAF (DAVALI) : Başbakanlık
KONUSU : Dava dilekçemize karşı davalının sunduğu cevapların tarafımızdan
değerlendirilip cevaplandırılması.
AÇIKLAMALAR : Başbakanlık adına I.Hukuk müşavirliğinin dava dilekçemizdeki
iddialarımıza sunmuş olduğu cevabi yazıları, iddialarımızın doğruluğunu
teyid etmektedir. Şöyle ki:
1) 633 sayılı D.İ.B. kuruluş ve görevleri hakkındaki Kanunu 1.maddesi ile,İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek görevi, D.İ.B.’na verilmiştir.
D.İ.B.’na İslam Dininin ibadet ile ilgili işleri yürütme görevi kanunla verilmiş iken; bu kapsamı İçişleri, Maliye, Sağlık, Ulaştırma, Kültür ve Turizm Bakanlıkları ile, Gümrük Müsteşarlığı Müsteşar ve Müsteşar yardımcıları, Dış İşleri Bakanlığı ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) temsilcisinden oluşan bir “Bakanlıklararası Hac ve Umre Kurulu” kurulur hükmü ile yaygınlaştırarak T.C.nin Bakanlıklarını da bu kapsam içine almak; başta Devletin laiklik ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Başka bir anlatımla tüm bu Devlet’in bakanlıkları İslam Dini’nin bir ibadet ve kamu hizmeti olan hac ve umre ile ilgilenmektedir. D.İ.B.’nın bu işleri laiklik ilkesi ile çatıştığı böyle bir görevi olmadığı söylenirken bu işleri bu kadar bakanlığa yaymak laiklik ilkesinin neresine sığmaktadır. Laiklik bazen uygulanan bazen uygulanmamasına devlet organları ile göz yumulan bir kavram mıdır?
D.İ.B.’na ibadet ile ilgilenmesi kanunla verilmiş iken, bir kamu hizmeti olduğu söylenen (Başbakanlık cevap dilekçesinde) Hac ve Umre ibadeti ile ilgili işlerle görevlendirilen bu kadar devlet kurumu ve bakanlıklar ise sadece bu görevlendirmeyi bir karardan almaktadırlar. Laik bir devlette bu kadar bakanlık sadece bir kararla, kanunla da değil; (bir ibadet olan kamu hizmeti hac ve umre seyahati) ile ilgilenmesi ise açıkça hukuk devleti ilkesine ve laiklik ilkesine, tamamen zıt bir uygulamadır. İran ve Suudi Arabistan’da bile bu kadar kapsamlı ve devletin kurumlarının ve bakanlıklarının ilgisi sahasına giren hac ve umre seyahat düzenlemesi yapılmamaktadır. Danıştayca ilk olarak ele alınacak olan husus bu uygulamanın çok açık bir şekilde laiklik ilkesine ters olduğu gerçeğidir. Unutulmamalıdır laiklik ya vardır ya da yoktur.
2) Başbakanlık cevabi dilekçesinin 2 sayfa esas yüzünde başlığı altında
4. paragrafında “ A Grubu seyahat acentaları tarafından hac ve umre seferleri düzenlenir.” Denmektedir. 1618 sayılı Kanun, A grubu seyahat acentalarının yurt dışı seyahat düzenleyebilmek için iki senede bir 80.000 dolar döviz girdisi şartı ararken, bu kurul A Grubu seyahat acentaları için 01/01/2004 ile 31/12/2004 tarihleri arasında 1.000.000 (bir milyon) dolar döviz girdisi sağlandığının belgelendirmesini istemektedir. Kurulun bu isteği tamamen hukuki dayanaktan yoksundur. Kanunun aradığı bir şartı değiştirebilmek için aynı kuvvette bir hukuki düzenleme gerekmektedir. Kanunla konulmuş bir hükmü azaltmak, arttırmak veya kaldırmak için ya bir kanun veya daha üstünde bir hukuk normu gerekmektedir. Kurul kararı ile kanunun bir hükmünün değiştirilmesi hukuki değildir. Bu açıdan kanunda iki yılda bir 80.000 dolar şartını, yılda bir milyon dolar olarak düzenleyerek bu hükmü zaman ve miktar olarak arttırmak mümkün değildir. Hukuka ve kanuna aykırı böyle bir kararın uygulanmasına izin verilmemelidir.
3) Başbakanlık cevabi dilekçesinin 2. sayfa Esas yönünden başlığı altında 6. paragrafında:
“Başkanlıkça düzenlenen hac ve umre seferlerinde 1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu’nun 4.maddesinde sözü edilen işletme belgesi aranmaz, hükmü yer almıştır.” denmektedir. NİYE ARANMAZ, SEBEBİ NEDİR, HUKUK DEVLETİNDE KEYFİ KARARLARA YER YOKTUR. 1618 sayılı kanun işletme belgesi arıyor. Kurulun aldığı tamamen keyfi ve hukuka aykırı karar ile D.İ.B.’nın düzenleyeceği Hac ve Umre turlarında 1618 sayılı Kanunu uygulamıyor. Hangi hukuk devletinde Kanunun verdiği şart bir kurul kararı ile aranmaz hale gelebilir.
D.İ.B.’nın düzenleyeceği hac ve umre seyahatleri ile ilgili olarak alınan kurul kararı ile 1618 sayılı Kanunun kapsamı dışına çıkarılması kararı tamamen hukuka aykırı, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanuna aykırı keyfi bir karardır ve iptali gerekir.
4) Başbakanlığın cevabi dilekçesinin 3.sayfa 1.paragrafında devlet bakanlıkları ve kuruluşların görev alması, devletin lailklik ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu hususu dilekçemizin baş tarafında belirtmiştik. Bu açıdan da kararın iptali gerekir.
5) Başbakanlık cevabi dilekçesinin 3.sayfa 3.paragrafında “hac ve umre ücretlerinin miktarını ve sarf yerlerini belirlemek ve artan meblağın müteakip hac ve umre hizmetleri ile Başkanlığın diğer hangi hizmetlerine harcanacağına karar vermek” denmektedir. Bu karar her yönü ile 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’na aykırıdır. Hac ve Umreye gidecek olan vatandaşlar belli bir miktar parayı avans olarak vermektedirler. Harcamalar bitip kesin hesaptan sonra arta kalan bir miktar var ise bunun vatandaşa geri iade edilmesi Kanun gereğidir. Ben bunu bundan sonraki hac ve umre seyahati veya başkanlıkça belirlediğim yerlere harcarım denilemez. (hac ibadetinin, bir ibadet olma özelliği de dikkate alınarak (shf6, 3.paragraf), denildiğine göre; D.İ.B.na müteakip hac ve umrelerde bir önceki hac ve umre faaliyetlerden arta kalan miktarın harcanamayacağını, harcanırsa kul hakkı dolayısıyla hac ve umrenin İslam dinine göre sakatlanabileceğini de anlatmak gerekir.
6) Danıştay bile bütün kararlarında fazla alınan harç ve posta masraflarını iade ederken, D.İ.B.’nın fazla alınan avansı iade etmemesi bunu kurul kararına bağlaması hukuki değildir ve bu kararında iptal edilmesi gerekir.
Başbakanlığını cevabi dilekçe 3 sayfa 5.paragrafında “hac ve umre seyahatinin ibadet olma özelliklerini gözeten esaslar, her yıl Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığınca müştereken belirlenmekte” denmektedir.
Biz sadece laik bir devlette her yıl Kültür Bakanlığınca ibadeti gözeten esaslarının bu kararnamede düzenlediğini belirtelim..
7) Aynı dilekçe 3.sayfa 7.paragrafında:
“Anlaşılacağı üzere, her A grubu seyahat acentasını hac ve umre seyahati düzenleme yetkisi bulunmamaktadır.” Denmektedir.
1618 sayılı kanunda A Grubu seyahat acentaları yurt dışı seyahati düzenleyebilmektedirler, ancak kurulun aldığı keyfi bir yıl içinde birmilyon dolar döviz girdisi şartı ile Hac ve Umre ibadetini genel olarak Anayasada düzenlenen seyahat hürriyeti kapsamının daraltılarak istisna kapsamına mı alınmaktadır. Anayasadaki serbestlik ilkesinin daraltılması, 1618 sayılı seyahat acentalar birliği kanunun uygulanmaması, bir ibadet olan hac ve umre seyahatleri için düzenleniyor ise; eşitlik ilkeleri gereği diğer dinler içinde ayrı ayrı düzenlemeler yapılması gerekir. Bunların hepsi laiklik ilkesine aykırıdır ve iptali gerekir.
8) Aynı dilekçenin 4.sayfa 5.paragrafında:
“Başkan bu yetkiye dayanarak hac ve umre hizmetleri ile ilgili alım – satım işlemlerini Başkanlık merkezinde kuracağı bir komisyona verebileceği gibi Türkiye Diyanet Vakfına da verebilir. Vakıf senedinde belirtildiği gibi Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı hizmetlerini desteklemek üzere kurulmuş bir vakıftır.”denmektedir.
Aynı dilekçe 5.sayfa 8.paragraf 10/11 satır, bir kamu hizmeti olarak kabul edilen hac seyahati denmektedir.
D.İ.B. Hac ve umre ile ilgili alım-satım ve tüm harcamaları 4734 sayılı Kamu İhaleleri Kanununa tabidir. 4734 sayılı Kanun tüm Kamu Kuruluşlarının harcamalarında uygulanacak olan bir Kanundur ve D.İ.B.’da bu kanuna tabidir. D.İ.B.’nın Hac ve Umre ile ilgili kamu harcamalarını bu kanuna göre yapması gerekir. Kurulun kararının 9.maddesinde Başkanlığın gerektiğinde hac ve umre hizmetlerinin alım ve satım, muhasebe ve mali işlemlerin yürütülmesinde Vakıf ile işbirliği yapacağı ve mali işlemlerin yürütülmesinde Vakıf ile işbirliği yapacağı hükmü, 4734 sayılı kanuna tamamen aykırıdır. 4734 sayılı kanun D.İ.B. istisna olarak saymamış ve Vakfı da bu amaçla Diyanet’e yardımcı olmakla görevlendirmemiştir. Dava dilekçemizde istediğimiz yürütmeyi durdurma kararının sırf bu yüzden acilen verilmesi gerekir. Hac ile ilgili tüm harcamalar vakıf kanalı ile 4734 sayılı Kanunun emrettiği tüm Kamu harcamalarının bu kanuna tabi olacağı hükmüne aykırı olarak harcanmış ve telafisi güç ve imkansız zararlar doğmuştur. D.İ.B. bir kamu hizmeti olan hac ve umre seyahatlerinde (aynı dilekçe 6.sayfa 2.paragraf) yaptığı tüm harcamaları 4734 Sayılı Kanuna uygun yapması, kanun gereğidir. Bu şart yerine getirilmemiş ve Kararnameye dayanılarak Kanun ihlal edilmiş, Başbakanlığın cevabi dilekçesinde Danıştay Yanıltılmak istenmiştir.
Açıkça 4734 sayılı Kanun ihaleleri Kanununa aykırı olan; hac ve umre ile ilgili harcama, muhasebe ve mali işlerin vakıf kanalı ile yürütülmesi işlemleri için iptal kararı verilmesi gerekir. Aksi halde içişleri bakanlığı görevli olduğu, asayişi temin görevini kurduğu bir vakıf kanalı ile veya Milli Eğitim Bakanlığı ise, kamu görevi olan eğitim,öğretim ve denetim görevini kurduğu bir vakıf kanalı ile yapıyor olması gibi, bu kanun yetkisinin bir vakfa devri olur. Bu işe kamu hukuku açısından mümkün değildir.
9) Aynı dilekçen 4 sayfa, 6.paragrafta “hacı adaylarına gerek başkanlık ve gerekse A grubu seyahat acentaları tarafından yapılan hac ve umre organizasyonlarından birini serbestçe tercih edebilme imkanı getirilmişti”
“4.sayfa 7.paragrafta: “Böylece gerek hacı adayları açısından, gerekse seyahat acentaları ve Diyanet İşleri Başkanlığı açısından serbest rekabetin olumsuz sonuçları tezahür etmiştir.
Aynı dilekçenin 5.sayfa, 2.paragrafında “Serbest rekabet ilkelerinin uygulandığı 2001 yılı haccından” denmek suretiyle Kurulun alınan kararlarında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun uygulanmadığı ve bundan sonra da uygulanmayacağı çok açık söylenmektedir. Bu kadar açık, kanunun uygulanmadığını, mahsurlarının görüldüğünü ve bundan sonra da uygulanmayacağı söyleyen bir kararın hukuki olduğu söylenemez. Kanunun uygulanmasında mahsus var ise; kanun değiştirip bütün Türkiye’de Serbest Rekabet Kurallarının uygulanmayacağı zamana kadar, yani bir diğer ifade ile yürürlükte bulunan bir kanun değişmedikçe veya açıkça o kanun tarafından istisna tutulmadıkça o kanun uygulanır. İdarenin keyfi davranış ile bu kanunu beğenmedim. Uygulamadım ve bundan sonra da uygulamayacağım diyemez. 18.05.2000 tarihinde uygulanan serbest rekabet kurallarının (9shf, 5 paragraf), 2005 yılı hac seyahatinde ve bundan sonra da uygulanmayacağı söyleyen bu kararın iptali gerekir.
SONUÇ VE ÖZET OLARAK:
Bu kurul öyle bir kurul ki, Anayasaya rağmen hac ve umreye hangi yoldan gidileceği kararını (Anayasa seyahat özgürlüğü var iken) alır.
1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu kapsamına D.İ.B.nı dahil etmez.
1618 sayılı kanun 80.000 dolar der, bu kurul 1 milyon dolar der,
1618 sayılı Kanun A grubu seyahat acentalarına yurt dışı seyahat hakkı verir bu kurul başbakanlığın dilekçesinde belirtildiği gibi, A Grubu Seyahat Acentaları kanunu 80.000 dolar iki senede bir diyor, ben bir senede 1 milyon dolar diyorum der.
1050 sayılı Muhasebei Umumiye yasası avansa ilişkin düzenlemeyi getirip kalan miktarın nasıl geri verileceğini düzenlemişken, arta kalan parayı vermeyip daha sonraki hac’da veya D.İ.B. diğer hangi hizmetlerinde harcanacağına karar verir.
Arslan payını kendi alır %60, kalan %40 gene kendi belirlediği kıstaslara göre dağıtırken 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunu hiçe sayar.
Benim düzenleyeceğim turlarda 1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanuna bağı değilim der.
Yapmış olduğu harcamalar kamu harcamaları kapsamında olduğu halde, kamu harcamalarını düzenleyen 4734 Sayılı Kanunu hiçe sayar ve kurulu olan bir vakfa bu yetkileri devrederek bütün kamu harcamalarını kamu denetiminin dışına çıkarır.
Laiklik ilkelerini hiçe sayar ve nerdeyse devletin tüm bakanlıklarını bir ibadet olan hac ve umre işleri ile görevlendirir, kendinin dışında bu işleri kanuna uygun olarak yapmaya çalışanları çıkar peşinde koşanlar olarak nitelendirir.
Rekabet kuralları, 4054 sayılı kanunda belirlenmiştir, benim yapacağım işlerde bu kanunu uygulamam der.