Siz ne tehlikeli adamlarsınız, ey hacılar!
“Diyanetsiz hac düşünülemez” sloganı bana, “Ülkersiz çay saati düşünülemez” şeklindeki reklam spotunu hatırlattı.. Ne kadar “Ülkersiz çay saati düşünülemez”se, Diyanetsiz de o kadar düşünülemez.. Hiç kimse kendini başkaları için olmazsa olmaz bir şart olarak göremez..
Ben, “Diyanet,tümü ile bu işten çekilsin” demiyorum.Olaya insan hakları ve hukuk devleti açısından bakıyorum.. Diyanet olsa da olmasa da bu iş yapılabilir.. Denemesi bedava. Kurtlar vadisine filan da dönmez.. Bu iddia haksız ve büyük bir iddia.. Hacılar mı berbat adam ya da hac ve umre işi yapanlar mı, onu anlayamadım.. Kendi kendini idare etmekten aciz insanlar mı bunlar! Geri zekâlı mı bu adamlar?.. Vurguncu mu bu acenteler? Hem zaten umre işini bunlar yapmıyor mu? Umrede kurtlar vadisine dönmüyor da hacda neden olsun?.. Ya da haccı da zaten öteki kota tahsis edilen şirketler eli ile yine bu şirketler yapmıyor mu?
Bütün bereket, hikmet ve rahmet, İsrail’den turist getiren şirkete 200 dolar avantadan kıyak geçerek İsrailli turistin Antalya’da daha ucuz bir tatil yapmasını sağlamakla mı ilgili yoksa!..
Yılda şu kadar yüzbin, milyon insanı dünyaya taşıyan bu insanlar bu işi yaparken bir şey olmuyor da, 100 bin kişiyi taşırken niye kavga çıksın?.. Hem bir bürokrat, hukuka rağmen, yasaya rağmen, rekabet kurallarına rağmen nasıl tekeli savunabilir?.. “310 bin kişinin hac için başvurduğu ve 70 bin kişinin kontenjan alabildiği bir toplumda serbest rekabet diye bir şey olmaz. Sadece kurtlar vadisine dönüşür, insanı parçalarlar” ne demek! Bu sözler ne anlama gelir? Üstelik laik bir ülkede dini bir ibadet konusunda resmi sıfatı olan bir kişi söylüyor bunu.. Diyanet’ten, AB yolunda liberal ekonomi nutku atan iktidara acı bir gol.
Kimse “Diyanet bu işten elini eteğini çeksin” demiyor.. Bu durum dinin şartı değil, hukukun şartı da değil. Ortada kaba bir yasa ihlali sözkonusu. Ticari teamüllerle de örtüşmüyor yapılanlar. Bu işte kamu yararı da yok. Biri en azından bana geliyor, “Sana iyilik yapacağım; sen şu araçla gitme, şu şirketle gitme, şununla git, şu güzergâhtan gitme” diyecek, benden çok daha fazla para isteyecek.. Bana kim böyle davransa reddederdim. En basit, sıradan bir işportacı bile müşterisine böyle davranmaz. Hele hele onların bir de “Ben olmasam senin halin nice olurdu, yanmıştın, duman olmuştun” gibi sözler etmesi anlaşılır bir iş değil.
Ama burası Türkiye ve bu tür şeyler oluyor..
Hani sussalar bari, utanıyorlar deriz, mecbur bırakılıyorlar deriz, ama bir de bu işi savunmaları yok mu!
Bahaneleri de hazır. Bakanlıklararası kurul kararı. O kurulda Diyanet, Turizm Bakanı ne derse o olur. Ötekilerinin bazıları katılmıyor bile.. İçişleri, Dışişleri, Sağlık, Gümrük Bakanlıklarının ne sözü olur ki! TURSAB ise, daha çok operasyonel bir pozisyonda..
Bu sözleri söyleyen kişinin adını yazmayacağım.. Çünkü, kastım kimseyi hiçbir kurumu rencide etmek değil. Ama bu sözler bizi çok daha fazla rencide ediyor.. Hacıları kendini idare edemeyen, korumaya muhtaç insanlar gibi görmek, doğru bir bakış açısı değil. Aynı insanlar başka yere giderken sorun olmuyor da, konu hac olunca niye böyle?.. Hayır, bu iddialar doğru değil.. Bu adamlar şimdi de kalkmış yeni bir yasa tasarısı hazırlıyorlar!
Yüksek fiyatla hac kaydı yaptıranlar hem Diyanet’e başvursunlar hem de yargı yolu ile haklarını arasınlar. Bu rakamların 300 dolar fazla olduğunu açıklıyor. Kendi, evleri yakına aldı; peki öteki şirketler niye aynı fiyattan kayıt yapıyor?.. Yapılan açıklamaları anlamak mümkün değil..
İşin aslı; bu yasa dışı, hukuk dışı uygulamalarla hac işi tam da kurtlar vadisine dönmüş durumda.. Diyanet aslında acenteleri bataklığa sürüklüyor ve piyasaya tek başına kendisi hakim olmak istiyor.. Hac baronları köşe başlarını tutmuş durumda. 127 acente kontenjanını 6-7 grup elinde tutuyor.. Basit bir istihbarat faaliyeti ile nitelikli bir soygunun ipuçları ele geçirilebilir.. Hacı adayları, bu baronlara mahkûm ediliyor. DİB bu işin içinde olmasına rağmen, her şeyi bilmesine rağmen, kullandıkları ifade oldukça garip ve düşündürücü..
Yapılan, vahşi kapitalizme dönüşen bir devlet kapitalizmi.. Ya da devletçi bir tutum. Tam da CHP kafası.
Ya da postmodern komünistlik. Rekabeti tehdit olarak gören bir anlayış.. Gerçekler ortada. Fırtına Türkiye cephesinde kopuyor. Suudi Arabistan’daki bütün hizmetler tek bir kurumun denetiminde.. Gerçek şu ki; bu işi Mafyaya ihale etseniz bile bu işi bu kadar pahalıya çıkartmaz.. Hiçbir acente bu işi daha kötü yapamaz.
“Yaşasın kefenimin kefili karaborsa!” Rekabet tehlikelidir, değil mi? Yaşasın kartel, yaşasın tekel. Kahrolsun özelleştirme!..
Yahu kardeşim, bu hacılar ne laf anlamaz adamlar! Hac işi hacılara bırakılmayacak kadar önemli, değil mi? Demokrasi anarşi getirir, tehlikelidir.. Sormaya ne gerek var vatandaşa! Diyanet ve TURSAB, al sana bir de Turizm Bakanlığı, hepsi sizin için çalışıyor.. Laik devlet size hizmet için canını dişine takmışken, size ne oluyor da başka kapılara gidiyorsunuz ki!.. Zaten hacıyı gönlüne bırakırsan, ya davulcuya, ya zurnacıya gider, değil mi? Oysa devletimiz size hizmet için Ermeni, Rum, Yahudi, ateist, yabancı acenteleri bile ikna etmişken, siz niye laf dinlemiyorsunuz ki!?.
Hacıların alnında “Saf-kazıklanabilir” mi yazıyor? Gölge etmeseniz başka bir ihsan istediğimiz yok.. Bir de gözümüzün içine baka baka bunları söylemeyin bari! Ayıptır, yazıktır, günahtır yahu! Selâm ve dua ile…
27/08/2005